|
|
|
Oktay Akbal
"Sanat yolunda acelesi, ün kazanmak için telasi olmamistir. Sanatçi kisiligi hiç göze çarpmadan, kendisi de bunu isteyip aramadan, 1948 yilina kadar bir yeralti suyu gibi akti geldi."
Memduh Sevket Esendal için Tahir Alangu böyle yazmisti. "Cumhuriyet'ten Sonra Hikâye ve Roman" adli yapitinda bu büyük öykü yazarimizi bütün özellikleriyle anlatmistir. "Onun hikâyelerinin bir baska özelligi de olayi bitmis olarak arkadan degil, olurken vermesidir. Bundan dolayidir ki hikâyeleri geçmis devirdeki olaylari verse bile simdi oluyormus gibi anlatilmistir... Bitisi de baslayisina benzer, hayatta her zaman oldugu gibidir... Onun hikâyelerinde dikkati çeken bir baska yön, konularindaki basit güzelligin yaninda kisilerinin de çok canli ve gerçekten alinmis olmalaridir. Hiçbir yazarimiz M.S.E. kadar milletimizin köylüsünü, kendisini, çesitli bölgelerde, çesitli zamanlarda tanimak firsatlarini bulamamistir."
M.S.E.? Uzun zaman "kimligi" anlasilamadi bu üç harfin!.. Kimdi, neydi, neciydi? Sonradan ögrendik, milletvekiliymis, eski bir elçiymis, önde gelen bir Ittihatçiymis... 1942'de CHP Genel Sekreteri olmustu. Hikâyeci yani ortaya çikmisti. Ulus gazetesinde her pazar bir öyküsü yayimlaniyordu. Hepsi birbirinden ilginç, birbirinden güzel parçalar... Derlerdi ki, Cumhurbaskani Inönü, M.S.E.'nin öykülerini çok sevdiginden özellikle istemis bunu. Baska adlarla da yazardi. Mustafa Yalinkat, M. Ogulcuk vb. Önceleri ünlü bir politika adami olan bir kisinin 'öykü yazmak' gibi bir isi küçümsedigini, kendine yakistiramadigini, gerçek imzasini bu yüzden atmadigini sandik. Biraz kizdik, üzüldük genç yazarlar olarak... Sonra gerçek anlasildi.
1953'te Varlik'ta çikan bir konusmasinda söyle diyordu: "Edebiyati bilmedigimden, marifetsizligimden, sade yazmisimdir. Bilsem öyle düpedüz yazar miyim hiç? Köylü bir seyi söylerken dikine, oldugu gibi söyler. Neden? Süslemesini bilmez, benzetmesini bilmez, anlatmasini bilmez de ondan. Marifetli insanlar öyle yapmazlar. Sözlerine, yazilarina marifetlerini sokarlar, hünerlerini gösterirler. Aslini sorarsaniz marifet hayatin içinde, hayata uymayan bir seydir."
|
|
|
|
|
|
Esendal'in 'edebiyattan uzak' bir kisi olduguna inanmak zordur. Rus öykücülerini, Fransiz ustalarini, yazinimizin önde gelen yazarlarini iyi bildigi kanisindayim ben. O 'marifet' göstermek istemiyordu. Iyi yapiyordu; yalinlik, açiklik, kisalik gerçek yazin adamlarinin ulasmak istedikleri bir düzeydir. Ama herkes bunu yapamaz, az sözle, az tanimlamayla, az 'edebiyat'la, daha dogrusu 'edebiyat yapmamak'la basarili olunacagini bilemez, düsünemez. Esendal'in öykülerinin basarisi, kalici yani, ölümsüz güzelligi, onun da Çehov gibi "Denizin rengi mavidir" diyebilecek kadar süslerden uzak bir dille yazmasiydi. Bugün bile bu öyküleri, içinde yasarmisçasina okuyor, o olaylarin içinde imisiz gibi okuyorsak, yazarin gerçek 'edebiyat'in temel niteliklerini bilmesinden, basariyla kullanmasindandir.
M.S.E. 1883'te Çorlu'da dogmustu. Yasasa yüz yasinda olacakti. Ama arasaniz da öykü kitaplarini kolayca bulamazsiniz. Böyleyiz biz. Yazinimizin en büyük yazarlarinin kitaplarini bile piyasada bulundurmayi düsünemeyiz. Neyse ki Bilgi Yayinlari M.S.E.'nin tüm yapitlarini basmaya basladi. Ilk olarak "Ayasli ve Kiracilari" romani çikti. Onu öykü kitaplari izleyecek. Esendal'in yüz kadar öyküsü vardir. Her biri koskoca romanlarin anlatamadigi kadar yogun ve anlamli yasam olaylarini, insan hallerini verir bize... Bu öyküler M.S.E.'nin yazin dünyamizin en büyük yazarlarindan biri oldugunu kanitlamaktadir.
Esendal'in su sözleri öykülerinin tanimlamasi sayilabilir: "Ben insanlara yasamak için ümit, kuvvet ve nese veren yazilardan hoslanirim. Insanlari yogunmus mutfak paçavrasina çeviren ve yeise düsüren yazilardan hoslanmam. Zaten tam bir refah içinde yasamiyoruz. Bir de karanlik kötü seylerden bahsederlerse bize, onlari okursak!.. Bu, insanlari bir havana koyup ezmeye benzer. Halbuki insanlarin içinde umut olmali. Yasama umudu, nese vermeli insana okuduklari..."
Cumhuriyet, 6 Nisan 1983
|
|
|