Cevat Dursunoğlu
Kırk Yıllık Dostun Arkasından
Esendal, Türk diline vurgundu. Öz Türkçe kökten yeni bir söz öğrenince çocuk gibi sevinir, bayram ederdi. Bir daha da o sözün başka bir dilden olan karşılığını ne yazılarında kullanırdı, ne de konuşmalarında. Öz Türkçesi yaşayan bir söz dururken ayrı bir dilden o anlamdaki sözü başkasının kullanması da onu üzerdi. Bir gün ben Ülkü dergisinde çıkan bir yazımda, Atatürk'ün 1919 yılında Erzurum'a geldiği gün onu karşılayanları anlatırken, bir ihtiyar için "gür ve beyaz sakalı geniş göğsünü kaplamış" demiştim. Beyaz sözünü beğenmemiş, sevmemiş, ak dururken beyaz denilir mi?" diye günlerce üzülmüş durmuştu.
Esendal Türk devrimlerine candan bağlı idi. Düşüncelerinde, yaşayışında bu inanın dışına çıkmazdı. Yeni Türk Harfleri Kanunu çıktığı günlerde Esendal kırk yaşını aşmış, bütün alışkanlıkları kökleşmiş bir yetişkindi. O günden öldüğü güne kadar Arap harfleriyle resmi, hususi tek bir satır yazmadı. Çocuklarına mektupları, cep defterindeki notları bile Lâtin harfleriyle yazılmıştır.
Bence onun bu iki özelliğinin, güzel ve açık üslubunun oluşunda büyük bir payı vardır. Bunlar onu bugünün gençlerine sevdirdiği gibi gelecek kuşaklara da bağlamıştır. Bunun için de adı çağdaşlarından çok daha uzun yaşayacaktır.
Esendal insanları çok severdi. Ölümünden üç gün önce evine gitmiştim. O günlerde yine tansiyonu yükselmişti. Dilediği gibi çalışamadığı için üzülüyordu. Kendisini teselli etmek istedim:
-Üzülmeyin, geçer, dedim.
-Üzülmüyorum, bu tansiyonun başıma bir iş açmasından korkuyorum. Ama yanlış anlama, ölmekten korkum yok. Korkuyorum ki bir yanıma inme iner de insanlara yük olurum, insanlar benden bıkarlar, beni sevmezler, işte bundan korkuyorum, diyordu.
Korktuğuna uğramadı. Sevilirken, hem de çok sevilirken öldü.
|