Sunullah Arısoy

-Bir gün dedim, meşhur bir edebiyatçı olacağınızı çocukluğunuzda tahmin eder miydiniz?
-Edebiyatçı olmadığım için, meşhur hiç değilim. Hem ben çocukluğumda hekim olmak isterdim. İsteğim olmadı. O harpler, muhacirlik, yıllarca süren yoksulluk, sıkıntı, şu, bu, olmadı işte.."

Üçüncü soru, üstadı yarım asırdan fazla geriye götürdü. Oturduğu koltukta, hafifçe sağa yaslandı; sigarasını da tazeledi.
-Çalışkan bir talebi miydiniz? diyordum. Hangi dersleri sever, hangilerinden hoşlanmazdınız?
Bu acayip bir şey dedi. Ben ilk mektep de dahil olmak üzere hiçbir mektepten mezun değilim. Alaylı'yım! Bir aralık Gedikpaşa'da Hoca Abdullah Efendi'nin mektebine devam ettim. Küçüktüm daha. Bir hafta mı on gün mü, pek hatırlamıyorum, az bir müddet devam ettim, sonra gitmedim.. Sınıfta Kadriye isminde bir de kız vardı. Hoşlandığım bir kızdı.. O da benden hoşlanırdı. O Kadriye de ayrıldı mektepten, o da bıraktı.

-Mektebi neden bıraktınız?
-Efendim, bizim Kadri Efendi adında bir hocamız vardı. Ayağı topal bir adam.. Hani siz duymuşsunuzdur ya, eti senin kemiği benim diye, hakikattir o.. Çocuklar öyle teslim edilirdi mektebe. Bu Kadri Efendi de, çocukların etini alıp kemiğini bırakan cinsinden bir adamdı. Bir gün, sebebini bilmiyorum, bir çocuğu dövdü. Çok fena dövdü ama.. Bizim evde dayak yoktu. Dayağı ilk defa görüyordum. Bıraktım mektebi.. Babam, git mit, iyi olur, dedi. Gitmedim. Sonra hayat da müsait olmadı. Bir aralık Rüştiyeye imtihanla girdim, sonra onu da bıraktım. Bende hocalık hakkı yoktur. Onun için sorduklarınızın cevabı da yoktur bende..

-O yıllara ait hâtıralarınızdan birkaçını?
-Onlar, beyefendi, biraz şeydir, acıdır. Hem kimseyi alâkadar etmez. Hoşa da gitmez.

Dışarıda önce bir çocuğun koştuğu duyuldu, sonra kapı vuruldu:
-Hüseyin! Sen misin oğlum! Benim şimdi misafirlerim var Hüseyin.. Konuşuyorum biraz..
Üstadın gözleri pırıl pırıl sevgiyle parlıyordu:
-Hayat bu işte beyefendi, dedi, hayatın dörtte üçü bu.. Bizim torun.. Onunla oynar dururum… Hayatın dörtte üçü bu..
Hüseyin kapıyı açmadan gitti.
-Nasıl yazarsınız? Dedim.
-İşte, oturur yazarım, dedi… Gecesi gündüzü belli olmaz. Ne zaman olsa yazarım. Adam, şimdi artık çalışamıyorum. Yaş 70 beyefendi. İhtiyarladık. Eskiden on dört saat çalışırdım. Şimdi öyle mi ya? Birkaç saat çalışsam yoruluyorum"
Üstat, bütün sorulara verdiği cevaplarda, konuşmasının doyulmaz lezzetine, ince ve zarif nüktelerle süslediği keskin zekâsını, büyük bir titizlikle, katıyordu. Hem bizim her sorduğumuzu cevaplandırdı, hem de bu cevaplarında, uzaktan veya yakından kimseyi kırıp incitmemeye dikkat etti.

-En çok hangi yazarları okudunuz? Hangilerinin tesiri altında kaldınız?
sorusuna, yerli ve yabancı yazarlardan tek isim vermeden şöyle cevap verdi:
-Ben Türkçe dilinde yazılmış, hepinizin okuduğu kitapları okudum.. Her sevdiğimin tesiri altında kalmışımdır. Efendim, ben hiçbir zaman statik adam olmadım, dinamik adam oldum. Daima yeni geleni sevdim.
"Daima yeni geleni sevdim" demekle, bir bakıma yeni Türk sanatı hakkındaki müspet görüşlerini de ifadelendirmiş gibi geldi bana..

-Şimdi edebiyat sahasında bir şeyler hazırlıyor musunuz? Yeni projeleriniz var mı?
-Yaşım çok ilerledi beyefendi. Yeni bir şeyim yok. Çalışamıyorum artık. Yalnız basılmış, basılmamış pek çok hikâyelerim var. Hazır hikâyelerimi elliye tamamlarsam, iki kitap olur… Hâtıralarımı yazdım. Ama onlar, ben öldükten otuz sene sonra neşredilecektir. Öyle vasiyet edeceğim çocuklarıma. Eğlencelidir ama benim hâtıralarım.

-Bugünkü edebiyat hakkında hükmünüz?
-Hiç hüküm veremem. Bugünün iktizalarına göre pek âlâ. Öyle tam doğru olmayan bir şey söyleyeyim: Ben, insanlara yaşamak için kuvvet ve neşe veren yazılardan hoşlanırım. İnsanları yuğunmuş mutfak paçavrasına çeviren ve yeise düşüren yazılardan hoşlanmam. Zaten tam bir refah içinde, huzur içinde yaşamıyoruz. Bir de karanlık, kötü şeylerden bahsederlerse bize, onları okursak… Bu insanları bir havana koyup ezmeye benzer. Halbuki insanların içlerinde bir umut olmalı. Yaşama umudu, neşe vermeli insanlara, okudukları..
Biraz durdu, sonra:
-Bu söylediklerim tam doğru değildir, diye tekrar etti, insan bazen yeis veren şeyleri de terennüm eder, böyle şeyleri de arzular.

sayfa   1   2   3   4

hayat öyküsü roman ve öyküleri siyasi hayati mşe fotoğrafları hakkinda yazilanlar webmaster